eblemis adlı kullanıcının mesajları

    Eblemis ortak bir hobimiz daha çıktı, ben de haftada ortalama 100km bisiklet kullanıyorum. Önceden yolcuydum ama bir kaza sonrası bisikleti bırakmıştım, küllenen aşk yeniden alevlendi, geçenlerde orta halli bir bisiklet topladım mutlu mesut geçiniyoruz. MTB ye alışamam diye fazla abartmadım. Yeni teknolojiyi pek takip etmedim, yeni yeni öğreniyorum yenilikleri. Burda da ilgili birilerini görmek sevindirici.

    Yolda öyle çok uçuk teknolojik gelişmeler olmadı zaten yakın zamanda. Yani en azından hobi kullanıcısı düzeyinde. Eski Hi-ten kadrolu yol bisikletleri hala canavar gibi gidiyor. Tabii toplam ağırlıklarda büyük bir düşüş var.=)

    avcıhoca "bisiklette uzman arkadaşlar" diyerek seni tanımlamış sanırım.

    Estağfrullah, ben ilgilendiğim konu üzerinde araştırma yapıp kendimi geliştirmeyi seviyorum sadece.

    Ama şunu blmeniz gerek bisiklette 2. el rabet görmüyor 1milyara topladığnız bisikleti 150 milyona kadar satabiliyorsunuz.

    Bu o kadar da doğru değil aslında Serkan, ikinci el bisiklet piyasası da tahmin edilenden geniş. Genelde temiz kullanılmış, hasarsız bir bisiklet sıfır fiyatından %30-35 civarında değer kaybıyla ikinci elde alıcı buluyor. Tek sorun elinde bisiklete ayrılmış nakit olarak 1000, 1500 lira bulunan alıcı sayısının az olması. Bu, satış sürelerinin uzamasına yol açıyor.


    Bu arada şunu da belirteyim; bisiklet sektöründe Türkiye oldukça uygun fiyatlara sahip. Örneğin ebay'den bulabildiğiniz en ucuz satıcıdan bir parça alırsanız kargosu ile yaklaşık olarak Türkiye fiyatı ile başa baş geliyor. %5-10 gibi farkları da 20-30 gün beklemeye değer görmüyor insanlar genelde.

    Bisiklet üzerine transmisyon sistemi üreticisi oldukça az. Bu konuda dünyanın en büyük iki firması Shimano ve SRAM. Son derece yeni bir Amerikan markası olan SRAM, Japon devi Shimano'ya kafa tutabiliyor. Vites kolu çekme oranı ile Shimano'dan farklılaşıyor. Benim gözlemlerime göre Sram bu çekme oranı farkından dolayı Shimano'dan daha keskin ve sert vites geçişlerine sahip. Shimano ise daha yumuşak bir geçiş sağlıyor. İki markanın da oldukça ucuz modellerden yarış standardında üst modellere kadar geniş bir ürün yelpazesi mevcut. Shimano vites sistemleri dışında pedal ve ayakkabı, aynakol(pedalların bağlandığı krank seti), tekerlek seti, fren sistemleri de üretiyor. Buna karşın Sram yalnızca vites ve dişli grubu parçaları üretirken fren üreticisi Avid, anakol, pedal ve sele borusu gidon-boğaz grubu üreticisi Truvativ ve maşa ve şok üreticisi Rock Shox markalarını bünyesinde toplamış durumda.


    Bunlar dışında bisiklet pazarında bir çok dev firma mevcut. Mavic, DT Swiss, Cane Creek, FSA, Crank Brothers, Fox, Marzocchi, Magura bunlarda yalnızca birkaçı.


    Çin üretimi sanılanın aksine bsiiklet pazarında oldukça küçük yere sahip. Çoğu donanım Tayvan üretimi. Özellikle kadro üretimi neredeyse Tayvan tekelinde. Giant, Trek gibi büyük firmalara üretim yapan Tayvan fabrikaları aynı fason üretimi yerli firmalara Kron, Sedona gibi markalarla da sürdürüyor.



    Bisiklet türleri dersek genel olarak MTB yani dağ bisikleti, halk arasında yarışdiye de bilinen yol bisikleti ve BMX anakol sayabiliriz. Tabii bunlar dışında hibrid, city, pedikeb, recumbent ve tandem gibi farklı türler de mevcut. Hatta monosiklet, trisiklet ve kuadrisiklet ile teker sayısına göre bile çoğaltabiliriz.


    Yol bisikletini Serkan yeterince açık anlatmış. Zaten yol bisikleti derken yarış bisikleti diyince göz önünde canlanan resimden bahsediyoruz. Harhalde herkes bilir. Yüksek süratlere çıkabilir, yol ve rüzgar direnci çok düşüktür, büyük çaplı ve çok ince tekerleklere, yine çok ince ve dişsiz lastiklere sahiptir. Sürüş pozisyonu çok yatıktır.
    BMX de her ne kadar ülkemizde çocuk bisikleti sanılsa da aslında akrobasi amaçlı tasarlanmış ve üretilmiş bir bisiklet çeşidi. Single speed yani tek vitesli ve küçük tekerlekli olması karakteristik özellikleri.
    MTB'ye gelirsek, All mountain ve Croos Country dediğimiz sınıf amortisörsüz ya da sadece ön amörtisörlü, bozuk yol ya da dağ patikalarında kullanmaya uygun bisikletlerden oluşur. Enerji israfını minimuma indirmek için bu sınıfta arkada amortisörden kaçınılır. Bu sebeple bu bisikletlere "hardtail" de denir. Ön maşalar ise genelde istendiğinde çalışmasi kilitlenebilir ve düz maşaya çevrilebilir yapıdadır. Down Hill yani tepe inişi bisikletleri ise 130, 180mm gibi uzun çalışma mesafeli maşalar ile arka şoklar kullanılan, alçak ve uzun yapıda ve çok daha sağlam ve ağır kadrolu bisikletlerdir. Bu bisikletlerde enerji tasarrufu aranmaz. Dağlara tepelere tırmanıp son derece dik yamaç ve patiklardan kendini aşağı bırakma sınıfıdır. Kazaları sıklıkla kırık uzuvlarla, dikiş ve platinlerle sonuçlanır.


    Ben Sedona kadro üzerine topladığım Sram, Avid, Amoeba, ve Shimano komponentlere sahip hardtail bir bisiklet kullanıyorum. Hobi olarak da bisilet komponentleri, bisiklet ayar, tamir ve bakımıyla da uğraşıyorum. Bisikletle ilgili her soruya elimden geldiğince cevap vermeye çalışırım.

    peformans olarak sürtünme olayında zincirli bisikletten fazla olur yani harcanan enerji daha çok dişli lerin sürtünmesine gider.


    Öyle olacağını sanmıyorum. Zira zincir isteminde ki sürtünme şaft sisteminden çok daha geniş alanda mevcut. Aynakol dişlisinin yarıdan fazlası, ruble dişlilerinin yaklaşık yarısı ve attırıcı klavuz dişlileri üzerinde olan sürtünme alanı şaft çekişi ile yalnızca 2 dişli temas noktasına iniyor. Şaftın esnemesinden bir enerji kaybı olabilir ama aynı kayıp zincirin esnemesinde de oluyor.

    Sabah 7'de kalmış olmama rağmen çektiğim feci sırt ağrısı yüzünden evden çıkmayı gözüm kesmedi. Ancak saat 12 gibi doğrulup çıkabildim fakat grubun büyük kısmını kaçırdım tabii ki. Yine de sağolsun, mrmataracı Rıfat Abi ben arayınca benim için bir yarım saat, 45 dakika daha çamlıkta kaldı ve bir kaç atış yaptık. Bu arada tüfekler hakkında fikir alışverişinde bulunduk ve Rıfat Abi'nin Shadowsport'uyla da ateş edince benim CFX'i acilen modifikasyona sokmam gerektiğini anladım.
    Herşeye rağmen iyi bir başlangıç oldu. En önemlisi çamlığın yerini öğrendim. Bir dahaki sefere Paintsign'ın çevresinde kırk tur atmam. =)

    Başımıza gelen her hadiseyi "dış mihraklar"a(!) maletme alışkanlığımız birçok şeyi görmemizi engelliyor. Biyolojik savaş, Amerika'nın, İsrail'in silahları falan gibi basit argümanlar son derece paranoyak yaklaşımlar sonucu ortaya çıkıyor. Bu konu biraz daha farklı olsa da başta siyaset olmak üzere başka bir çok konuda "dış mihraklar"ı suçlayıp kendi hatalarımızı kendimizden saklıyoruz. Bu yaklaşım bize çok zarar veriyor. Kaderci ve teslimiyetçi anlayışı bir kenara bırakıp, "Hırsızın hiç mi suçu yok?" diye sormalıyız bence.
    Konudan biraz saptım ama bu konuda biraz fazla hassasım sanırım.

    Genelde M16 rifle modeli, M4 de carbine modeli ile tanınır fakat ikisinin de farklı modelleri mevcut. M4ün bildiğim kadarıyla Carbine ve Commando modelleri ve M16A2nin birçok farklı rifle modeli ile HBAR, Carbine, Commando ve SMG modelleri mevcut. Gerçi artık M16A4 çıkmış, ben yenileri tanımıyorum ama...


    M16 Rifle ın manlu uzunluğu 510mm iken; M4 Carbine 370mm, M4 Commando ise 290mm namlu uzunluğuna sahip.
    M16 Rifle 3110fps namlu çıkış hızı ve 1765joule enerjiye sahipken bu değerler M4 Carbine için 2900fps\1645j ve M4 Commando için 2611fps\1270j. M16 Rifle ve M4 Carbine 600m, M4 Commando ise 400m etkili menzile sahip. Ayrıca M16 Rifle ve M4 Carbine modellerine takılabilen M203 bombaatar M4 Commando modeline takılamıyor. Bunun dışında ciddi bir fark yok.


    Direct Gas OS tüm bu modellerde mevcut. Modeller arasındaki fark neredeyse tamamen ebat ve kullanım farkı şeklinde ortaya çıkıyor. M4 Commando harket alanı dar olan durumlarda kullanım için tasarlanmışken M16 Rifle tam bir açık alan tüfeği. Bu arada M16A2'lerde sabit olan taşıma kulpu M16A4'ler ve M4'lerde sökülebilir yapılmış.

    Yabancı incelemelerden anladığım kadarıyla Hatsan yurtiçine ayrı bi politika uygulamıyor. Yurtdışına hiden Hatsanlar için de burada olan şikayetler aynen mevcut.

    "AK44 modelleri yurt dışında büyük ilgi görmüş, yüksek sipariş rakamlarına ulaşılmış"


    Yurt dışında yapılan incelemelerle ilgili bir link verilse de biz de bilgilensek.

    Sanırım tüfek henüz piyasaya çıkmadan pek bir inceleme yapılmamış olsa gerek.

    Öncekile motorun hayırlı olsun, kazasız belasız güle güle kullanman dileğiyle.


    Frenlerine gelince... Hidrolik fren sistemleri her zaman teker kilitlemez. Ben aslan motorcu değil, bisikletçiyim ama ben de bisikletimde hidrolik disk fren kullanıyorum. Kullandığımız sistemler boyutları dışında motosiklet sistemleri ile tamamen aynı. Hidrolik sistemlerin güçten sonra en büyük avantajı modülasyon dediğimiz fren "dozlama"sıdır. Yani frenaj miktarını çok hassas biçimde ayarlayabilirsin. Frene dokunmanla teker kilitleniyorsa bunun iki sebebi olabilir. Ya frenlerin ayarsızdır, ya da daha önce hep makanik(telli) fren kullandıysan hidroliğe alışkın olmamamadan kaynaklanıyordur. Önce frene alılamyı bir dene. Ben V-fren'den hidroliğe geçtiğimde eskiden 3 parmakla sıktığım fren kolunu tek parmakla sıkar oldum. Yani muhtemelen elinin eskiden alışkın olduğu güçle sıkıyorsundur fren kolunu. Daha yumuşak olmayı dene, gerekirse parmak azalt. Yani 4 parmak yerine 3 parmakla sık.
    10000 bakımında frenlerine de bakılacaktır zaten.